SANAT ve EDEBİYAT
SANAT ve EDEBİYAT
Edebiyatın bir sanat türü olması, onun yapı taşlarının belirlenmesinde bir çıkış noktasıdır. Edebiyatın bir sanat biçimi, bir sanat yapma eylemi dolayısıyla estetik bir düzlem olduğu aşikârdır. Edebiyat ile estetik çok yönlü ilişkiler sistemi kurar ve iç içe geçer. Diğer sanat dalları gibi edebiyat da sanatın temel unsurlarını kendi bünyesinde barındırmaktadır. Sanatın genel yapısını paylaşır ve kendini bu yapıda inşa eden edebiyat, kendi alanını ve biricikliğini keşfederken, sanatı kalkış noktası olarak görür. Sanat ne olarak kuruluyorsa, edebiyat da onu arzular. Sanat üzerinde yürütülen tartışmalar, edebiyatın doğasını kavrama adına önemli ipuçları taşır. Dolayısıyla sanat ile edebiyatın kesişim noktaları, edebiyatın açıklık kazanması bakımından önemlidir. Sanat eserinin üç temel unsuru olan form, muhteva ve fonksiyon edebiyat için de temeldir. Bir edebî eser sözü edilen unsurların yerli yerinde kullanılması ile oluşur.
Edebiyat, kendi sanatını icra ederken, kendine özgü bir malzeme kullanır, kendi dilini inşa eder, kendi anlatım ve söylem düzenini kurar. Bunları gerçekleştirirken sanat olduğunun bilincindedir. Sanat olma hâlini bertaraf etmez. Sanatın amacını ve hedefini paylaşır. Sanat şartlarında ve onun sınırlarında oluşumunu sağlar. Todorov, edebiyatın yapısal açıdan iki temel unsurunun öykünme ve kurmaca ile güzel kavramı olduğunu söyler. Bu unsurlar, sanatın olmazsa olmazlarıdır. Sanatın bir öykünme/ taklit ve temsil (mimesis) yönü, ilkçağlardan itibaren tartışılan bir husustur. Bu hususta Aristo’nun açıklamaları bilinmektedir. Aristo, sanat ve edebiyatın genel anlamda bir taklit olduğunu, eylemde bulunanları yani hayatı taklit ettiğini özellikle vurgular. Öykü, bir eylemin taklididir ona göre. Vico (2007: 108) da aynı görüştedir; şiir ve sanat taklitten başka bir şey değildir der. Ancak bu yalın gerçeğin sorularla açılması elzemdir. Çokça konuşulmuş ve bir uçtan diğer uca savrulmuş mimesis tartışmaları bu soruları sormaktadır. Mimesis, gerçekliğin aynen taklidi olabilir mi? Bu mümkün müdür? Mümkün değilse eğer, sanat yapıtı ne kadar gerçeği temsil eder, ona izafe edilebilir? Sanat, gerçekliğin bire bir ifadesi değil, olsa olsa onun farklı bir şekilde yansımasıdır; gerçekliğe benzer, onu hatırlatır bir uygulamadır elbette ancak onun kendisi değildir. Ayrıca mimesis, basit ve kötü bir taklit değil, sanatkârın aktif bir şekilde yer aldığı yorumlama eylemidir; bu yüzden kesinlikle yorum bilimsel bir değeri vardır. Parla’ya göre, mimesis, iki aykırı ucu birleştirmeye dönük bir girişim olarak görülmelidir. Dolayısıyla sanat ve edebiyat, nötr bir bakış ve görüş değil, içinde değişik niyet ve amaçların, çabaların yuvalandığı bilinçli bir aktivitedir. Elbette sanatçı ve edebiyatçı da bizzat sürecin merkezindedir.
Sanat ve edebiyatın güzel kavramını öncelemesi ise meselenin başka bir boyutudur. Sanat ve edebiyat, yaptığını güzelce gerçekleştiren bir ameliyedir. İbn-i Haldun (1989: 191), edebiyatı, ‘güzel ifade elde etme’ eylemi olarak görür. Edebiyat sözü güzelce söyler; sözü süsler, bezer, ilgi çekici hâle getirir. Edebiyatın söz düzeninde daha ileri safhada hoşnutluk ve zevk alma bulunur. Dil ve söz düzeni itibariyle insanı hoşnut kılan, onun kimi duygularını harekete geçiren, etkili, veciz, ağdalı, betimleyici, abartılı, semboliktir. Şairane bir söyleyiş. Herkesin gördüğünü başka türlü söyleyebilme becerisi. Edebiyat, hoşa giden, duyulduğunda insanı hoşnut kılan bir söz yumağıdır. Ancak güzel kavramını bizzat sanatın kendisinde aramak önemlidir; yani sanat ve edebiyatın yapısal gerçekliğidir güzellik. Sanat ve edebiyat yapma hali olarak güzellik. Dahası sanat eserinin bizzat kendinde, yapısında ve düzeninde ortaya çıkan güzellik anlayışı söz konusudur. Yoksa sanat ve güzellik ilişkisini, sanatın sürekli güzellikten söz etmesi şeklinde anlamamak gerekir. Gayet iyi bilindiği gibi sanat ve edebiyat her zaman güzel olanı öne çıkarmaz; çirkin ve hoşa gitmeyen pek çok mesele, sanat ve edebiyata konu olabilmektedir.
Edebiyatın merceğindeki güzel söz bazen ahlâkî bir boyutta yorumlanır. Bu durum büyük oranda sanat ve ahlâk arasındaki kopmaz ilişkide irdelenir. Edebiyatın kökündeki edep kavramının ahlâk olduğu ifade edilir. Sanat ve edebiyat, hayatı güzelleştirmek, ruhu olgunlaştırmak, kişiyi terbiye etmek, insanı yüce bir kişiliğe bürümek, onu yüce/ ideal eylemlere sevk etmek gibi temel fonksiyonlara sahip olmalıdır. Bunun için edebiyat güzel söylemek, güzel konuşmaktır. Sadece hoşa giden, gönül çelen sözler değil, güzele, doğruya, hakikate davet eden söz olmalıdır. Çünkü hayli zengin ve kuşatıcı bir kelime olan edep, davet, faziletli olmak, asil ve insani değerlere yönelmek, terbiye olmak anlamlarına gelir. El-hakim’e göre edebiyat, var oluştaki hikmetin anlaşılmasına çaba harcamalı; var oluşun hakikatlerine insanı yönlendirmelidir. Turan Koç bu hususu, İslam estetiği çerçevesinde yorumlar ve ihsan kavramını açıklayıcı bir model olarak kullanır. “Güzel olanı yapmak ve yaptığını sevgi ile ve güzel bir şekilde yapmak” olan ihsan, estetik duyarlığa, estetik algıya karşılık gelir. Hayatı güzelleştirmek, hayata güzellik katmaktır ihsan. Sanat ve edebiyatın kastı ihsan olmalı; güzel söz, hayatı güzelleştirmeye azmetmelidir. Edebiyat, bir kavrama halidir; bir duyuştur. Sanatkârın olup biteni, bir hissiyatla seyretmesi ve o seyirden hayatı dile getirmesidir. Hayatın özünü, hayattaki saklı ve aşikâr hakikatleri, o hakikatlerin yanı başında yürüyen hikmeti kavrama niyetidir. Bir keşif arzusu, bir keşif yolculuğudur. Merak ve iştiyak ise bu keşfin gıdasıdır. Sanat ve edebiyatın ihsan boyutu, ancak taşıdığı niyet ve keşif arzusuyla meydana çıkabilir. Bu şekilde anlaşılan edebiyat, insanı boş, kof şeylerle oyalamayıp hakikatin yoluna düşürür, hakikatin izini sürer ve böylece ihsan boyutunda bir ameliye halini alabilir.
Öteden beri sanat ve edebiyatın farklı yaklaşımlara muhatap olduğu bilinmektedir. Din, ahlâk, siyaset, gündelik hayat/maddi dünya gibi algı ortamları, edebiyata değişik amaçlar yüklemektedir. Edebiyat, kendine yüklenen amaçları değişik biçimlerde yerine getirmektedir. Ancak her durumda edebiyatın bir sanat oluşu, dolayısıyla hayata farklı bir pencere açma biçimi oluşu unutulmamalıdır. Sanatı elinden alınan edebiyatın bizzat kendisini kötürüm kılma riski vardır. Kötürüm bir edebiyat herhalde hayatı güzelleştirmek gibi bir idealden fersah fersah uzak kalacaktır.
2
Yorumlar
Yorum Gönder